Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Analiz: Kripto Paralar ve Hükümetler Tarafından Takip Edilebilirlikleri

Bitcoin ve kripto paraların takip edilemezliği ile ilgili çok çeşitli şeyler muhakkak ki duyuyoruz. En başlarda Bitcoin ile yasa dışı işler yapmanın kolay olduğunu söyleyen bazı kripto para piyasası karşıtları, şimdilerde ise Bitcoin’in ancak İsviçre Bankaları’nın sunabileceği bir gizlilik sunduğunu ifade ediyor. İşte bu tarz gizlilik sunması ile birlikte Bitcoin artık birçok politikacının, gazetecinin, eleştirmenin ya da ekonomistin gözünde bir nevi hackerlar, uyuşturucu kaçakçıları, teröristler ya da despotlar için bir kaçış yeri olarak adlandırılıyor. Ancak bu tarz yasa dışı işler için halen en çok kullanılan para biriminin itibari paralar yani fiat olduğunu göz önüne alırsak, durum daha da farklı bir hal alıyor.

Tabii ki hükümetler uzunca bir süredir Bitcoin doalşımını takip edebilmek için çaba sarf ediyor. Bundan nasibini alan tek kripto para elbette ki Bitcoin de değil. Diğer bazı kripto paralar da sürekli olarak kıskaç altında tutuluyor. Yaygın inanışın aksine Bitcoin kesinlikle anonim değil. Tam tersi, tüm gönderimler cüzdan isimleri ile birlikte halka açık sitelerde net bir şekilde görülebiliyor ve aslında bu durum hükümetler için de son derece işleri rahatlatıcı bir etmen olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak bununla birlikte hükümetlerin şu an için elinin pek de erişemediği bazı kripto paralar da var. Bunların başında ise Monero (XMR) geliyor. Bitcoin ve diğer bazı kripto paraların aksine, Monero’da gönderimler halka açık şekilde sergilenmiyor. Şimdilik onları bir kenara bırakırsak, şu anda Amerika, Rusya ve Japonya gibi ülkelerin sergilediği ciddi çabaya karşın halen bu işin içinden çıkabilmek mümkün. Eğer fazla dikkat çekmeden kripto para transferlerini gizli kılabilmek istiyosanız, şu an için hükümetler buna fazla dokunamıyor.

Japonya ve Rusya

Hükümetlerin kripto paralar ile ilgili yaptıkları takiplere son bir örnek olarak, Japon hükümeti kripto para borsaları ile birlikte çalışarak, bu gönderimlerin izini sürebilecekleri bir veri tabanı üzerinde çalışmaya başladı. Şu anda bazı teknik detaylar açıklanmamış olsa da, bu yazılımın özel bir şirket tarafından geliştirildiği ve Japonya Ulusal Polis Merkezi’nin bu sistem için yapacağı ödemenin 315 bin dolar olacağı tahmin ediliyor. Sistemin ana fonksiyonu, ‘şüpheli’ olarak görülen para transferlerini saptamak ve bunun net bir şekilde dökümünü çıkarıp bu tarz olaylara karşı önlem almaya çalışmak olacak.

Özellikle kara para aklama ve vergi kaçırma noktasında oldukça hassas olan Japon otoriteler, zaten yerel kripto para borsaları ile bu noktada birlikte çalışıyor. Yani bu yazılımın havuzda toplayacağı verilerin hemen hepsi, kripto para borsalarından gelecek. Japonların bu noktada oldukça ciddi olduğunu düşünürsek, bu sistem ile neyi başarmaya çalıştıklarını da anlayabiliriz.

Kripto paraların daha doğru bir tabirle ‘psödönim’ yapısını kırmaya çalışmak açıkçası beyhude bir çaba olabilir. Onun yerine, Japonya’nın yaptığı gibi takip ve çeşitli ek tedbirler ile bu durum gayet rahatlıkla kontrol altına alınabilir. Bu ek tedbirlerden bir diğeri ise, ‘Müşterini Tanı’ ya da hepimizin alışık olduğu ifade ile KYC süreçleri. Bu sayede borsalar ya da ICO’lar, gerçek kimlik bilgilerini aldıkları müşterilerinin aslında ‘kim’ olduklarını görebiliyorlar. Bu sayede public blockchainlerde sergilenen tüm bu karmaşık sayı ve harflerden oluşan kodların aslında bir kimlik karşılığı olabiliyor. Yani bu sayede Japon Polisi, olayın net bir şekilde işleyişine dair önemli doneleri eline alabilme şansına sahip oluyor ki, aslında olması gereken şey de tam olarak bu.

Regüle edilmiş borsalarda bu sistemi tamamen entegre olması da, aslında hükümetlerin işini bir nebze de olsa kolaylaştırıyor. Çünkü, para borsalar arasında akarken tek bir borsada bu işlemin şüpheli olarak işaretlenmesi demek, bir alarm işareti demek ve tüm verinin ortaya çıkması ile birlikte, yetkililer bu işlemleri daha kolay takip altına alabiliyor. Monero, Zcash ve DASH gibi gizlilik odaklı kripto paraların ise bu noktada takibi teknik açıdan çok çok daha güç. Japon yetkililer, bu noktada borsalardan bu koinleri liste dışı bırakmalarını istiyor ve bu da, gayet akılcı bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor.

Benzer bir hikaye Rusya’da da karşımıza çıkıyor. Ekonomi ve para odaklı suçların takibini yapan Rus hükümet kurumu, Japonya’ya benzer bir sistem geliştirmiş durumda. Bu sayede, düzenleyici kurumlar banka kartı adreslerinden tutun da, ev ve kripto para adreslerine kadar birçok şeye talep edilmesi durumunda ulaşabiliyor. Yine Japonya gibi bu sistem kriptografik yazılımları çözmek ile uğraşmak yerine, tam tersi olarak çeşitli bilgileri alarak bir veri yığınını daha incelenebilir ve mantıklı kılmayı amaçlıyor.

Bunu yaparak Rus yetkililer kripto paraların yasa dışı kullanımlarını bloke etmeyi amaçlıyor. Burada total bir kripto para yasağından söz etmek elbette ki mümkün değil. Zaten olması gereken şey de bir yerde bu. Aklı selim hiçbir otorite, yasa dışı işler için kripto paraların kullanımını mantıklı bulmadığı için, kripto para kullanım alanlarının birçoğuna karışmayıp, sadece yasa dışı işler için bu ürünlerin kullanımını engellemek, gerçekten de akılcı bir hareket olarak karşımıza çıkıyor. Rusya’da bu sistemin ise, 2018’in sonlarına doğru karşımıza çıkması bekleniyor.

Ancak tabii ki burada bir başka sorun da ortaya çıkıyor ki bunu dile getiren isim Anton Merkurov. Merkurov, yaptığı açıklamada birçok otoritenin aslında daha önce dile getirmiş olduğu şeyleri ifade ediyor. Merkurov, şunları söylüyor:

”Aklanan paraların total volümüne baktığımızda, kripto paraların bu noktada kapladığı yerin çok daha az olduğunu görüyoruz. Bu işler, halen esas olarak itibari paralar odaklı dönüyor. Ortalama bir yerel kripto para borsasında dönen hacim ortalama 14 milyon dolar / hafta oluyor. 2016’da bir yetkili ise tek başına 140 milyon dolarlık para aklamıştı. Yani bence, yetkililer şu anda bir denizin içinde tek bir mikrobu arıyor. Bence bu öncelik olmamalı. Hatta, bu tarz bir aktivite yasa dışı iş yapan kişilerin daha farklı şeyler denemesine dahi yol açabilir. Bence şu an buna gerek dahi yok.”

Amerika Birleşik Devletleri

Japonya ve Rusya’nın ortaya koyduğu yaklaşım benzerdi. Amerika ise, bu ülkelerin aksine, kripto para kullanıcılarına ulaşmak için daha direkt bir yol seçme uğraşında. Ulusal Güvenlik Ajansı, uzunca bir süredir kripto para gönderimlerinin IP adreslerini saptama ve bu noktadan direk kimlik ortaya çıkarma yoluna gidiyor. VPN sistemleri ile de bloke edilmesini engellemek isteyen ABD’li yetkilileri şu anda bu konu üzerinde çalışıyor.

Temelde, bu tarz bir veri depolama sistemi direkt olarak IP adreslerinden ve tarayıcı aktivitelerinden kullanıcıları bulmayı amaçlıyor. ABD hükümeti, bunu yaparak adeta kripto para borsalarını pas geçiyor ve onlarla bir nevi çalışma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, işleri direkt kendi elinde toplamayı amaçlıyor.

Bu, Türk profesör Emin Gün Sirer’e göre ise, Bitcoin’in gizliliği için büyük bir darbe. Cornell Universitesi’nde görev yapan Sirer, yaptığı açıklamada şunları söylüyor:

”Bu tarz bir hamle sonucu insanlar kesinlikle gizlilik odaklı koinlere geçmek durumunda kalacak. Bu ağ içinde gizlilik beklentilerinizi kesinlikle düşürmemeniz gerekiyor.”

Yine Johns Hopkins Üniversitesi’nde asistan olarak görev yapan ve Zcash’in geliştirici ekibinin önemli parçalarından birisi olan Matthew Green de, yaptığı açıklamada NSA’nın bu yaptığı hamlenin gizlilik işlemleri için hiç de iyi bir şey olmadığını belirtiyor.

Yukarıda, ABD’li yetkililerin VPN hizmetlerini de bu noktada devre dışı bırakmak istediğini belirtmiştik ancak bu durum pratikte pek de mümkün görünmüyor. Aksine, bu tarz regülasyonların, özellikle de kripto para transferleri yaparken VPN servislerine olan güveni arttıracağı belirtiliyor. Otoriteler, kullanıcıların NSA’nın bu hamlesinden kaçabilmek için güvendikleri VPN hizmetlerine gideceğini ve bunun da işleri daha fazla karmaşıklaştıracağını ifade ediyor.

ABD’li yetkililer işini şansa bırakmıyor. Bu düzenledikleri sistem, her ne kadar kripto para borsalarını by pass etmelerine olanak tanısa da, borsalardan veri almayı da kesmiyorlar. Vergi dairesi için, 2016’nın Kasım’ında dünyanın en ünlü kripto para borsalarından birisi olan Coinbase’den bir veri deposu istenmesi bunların ilk örneği. IRS olarak da bilinen ve bir nevi Amerikalıların korkulu rüyası olan bu kurum; bu veriler ile birlikte herhangi bir kişinin vergi kaçırıp kaçırmadığına da haiz olmaya çalışıyor.

2015’ten bu yana İsviçre merkezli bir kripto para uyum firması Chainanalysis ile çalışan kurum, bu sayede olaydaki müdahilliğini daha da fazla arttırmayı amaçlıyor. Bu şirket, deep web forumlarından tutun da, halka açık sitelerden ya da borsalardan veri alıp, bu verileri işleyerek kripto para işlemlerini görünür ve takip edilebilir kılmayı amaçlıyor.

Chainanalysis ya da IRS’in çalışmalarını bir kenara bırakırsak, tarihsel verilere ve bazı olaylara baktığımızda, ABD’li yetkililerin kripto para ile ilgili yasa dışı işlemleri saptama konusunda hayli başarılı olduğu da düşünebilir. Bunlardan en önemli örnek, hiç şüphesiz Ross Ulbricht’in yakalandığı Ekim 2013’ü olarak karşımzıa çıkıyor. San Fransisco’da FBI yetkilileri tarafından göz altına alınan Ulbricht, bir yıl sonra ise uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama ve bilgisayar hackleme suçlarından hüküm giymişti. Davası sırasında  yaptığı savunma da kabul görmeyen Ulbricht, ceza evine konmuştu.

İşin ilginci, daha sonra Kasım 2017’de yayınlanan raporlarda, NSA’nın FBI’a bu tarz işlerde ciddi yardımı dokunduğunun görülmesiydi. Yani, ABD’li yetkililer uzunca bir süredir ciddi bir iş birliği içerisinde, bu tarz kripto para odaklı yasa dışı işlemlerin ticaretini denetim altına almaya çalışıyor. Geçmiş vakalara bakıldığında da, bu yaklaşımın aslında çok fazla sayıda başarılı örneğini görmek mümkün.

Ulbricht’in hüküm giymesinin arkasındaki sebep her ne olursa olsun, NSA ve diğer ABD hükümet kurumları bu tarz yasa dışı işlere haliyle hiçbir tolerans tanımıyor. Son 5 yıldır da bunun birçok örneğini görmek mümkün. Rusya ve Japonya’nın aksine, burada daha sıkı bir politikanın olduğunu söylemek de gayet mümkün. Tabiri caizse, ABD hükümeti bu tarz işlemleri yapmak isteyen kişilere göz açtırmıyor.

Çin, Hindistan ve Diğerleri

Kripto paralar ile yapılan işlemlerin takip edilmesinde sert dozaj izleyen tek ülke ABD değil. İşin aslı, ABD gibi bunu yapan çok az ülke var. Her ne kadar bu ülkeler ABD’nin sahip olduğu teknolojik alt yapıya görece sahip olmasa da, en azından deniyorlar. Bunların başında Çin geliyor. Mart ayında, Çinli yetkililer, Çin vatandaşlarına hizmet veren yabancı kripto para borsalarını mercek altına aldı. Ülkede, zaten yerel kripto para borsalarının işlem yapması şu an yasaklanmış durumda. Çin, buna karşın diğer yabancı borsalardan gelen kaynakları da inceleme altına aldı ve bu noktada tahammül göstermek istemiyor. Ülke, yabancı ya da Çin merkezli her ne olursa olsun, kara para aklama; vergi kaçırma ve terör finanse etme gibi şeylere göz açtırmayacak şekilde kendini konumlandırıyor.

Şu anda Çin’in bu konuya çok net bir şekilde eğildiğini söylemek mümkün ancak yerel basın da dahil olmak üzere, hiçbir kaynakta bu işin teknik manada nasıl yürüdüğe dair bir done bulmak da mümkün değil. Yani, Çin hükümeti kripto para kullanan insanları direkt bir şekilde bulmak mı istiyor sorusunun cevabı şu an için bilinmiyor.

Benzer bir durum Hindistanlı kripto para kullanıcıları için de geçerli. Ülke, özellikle vergi kaçırılmasında kripto paraların kullanıldığı noktasında çok tedirgin ve bu noktada sert tedbirler almaktan vazgeçmiyor. Hindistan mahkemeleri de bu noktada Merkez Bankası ile birlikte çalışarak bu tedbirleri almak istiyor. Hükümet, son dönemde yaptığı geniş kamu oyu araştırmaları ve borsalardan topladığı veriler ışığında, bu işe prim vermemek için ince eleyip sık dokuyor.

Hindistan hükümetinin ana planda kullanmayı düşündüğü sistem ise Merkez Bankası, Hindistan Menkul Kıymetler Borsası ve çeşitli hükümet kurumlarının entegre edildiği tek bir çatı altında oluşuyor. Bu sayede, vergi kaçırma ve kara para aklama konusunda tedbilerin alınması ve bunların işleme konulması daha kolay olabilir. Kripto paralara karşı çok sert bir tutum izleyen ülkenin, bu noktadaki ana veri kaynağı da elbette ki yine kripto para borsaları olacak. Bu noktada yetkililer, eş zamanlı iş birliğinin önemine değiniyor.

Bu örnek özelinde gördüğümüz şey, aslında er ya da geç hemen her hükümetin ajandasına girecek. Yetkililer buna kesin gözüyle bakıyor. Ancak tabii ki sistemin uygulanması, verilerin geleceği kaynak ve bu verilerin işlenmesi noktasında çeşitli ufak farklılıklar olabilir.

İngiltere ve Avrupa Birliği

İngiltere ve Avrupa Birliği hükümetleri de, 2017’nin Kasım ayından bu yana kripto paraları monitörize edebilmek için yoğun çaba sarf ediyor. Örneğin, geçtiğimiz Ekim ayında konuşan İngiltere Hazine Müsteşarlığı genel sekreteri Stephen Barclay, şunları söylemişti:

”İngiltere hükümeti olarak kara para aklanmasının önlenmesi için yoğun bir çaba sarf ediyoruz. Buna terör finasmanı ve vergi kaçırma da dahil. Hali hazırda çizmiş olduğumuz kural bütünlerinin dışına çıkılması durumunda, bu şirketlerin ciddi cezalar alması için gereken düzenlemeleri yapıyoruz ve bu konuda yoğun bir çaba sarf ediyoruz.”

Barclay’ın açıklamaları net bir takip olup olmadığını onaylamasa da, kara para aklama ve vergi kaçırma noktasında İngilizlerin de dünyanın geneline uygun olarak politikasını açığa çıkarması yönünden oldukça değerli. Bir kişinin, kripto paradan elde ettiği kazançların vergilendirilmesi bir yana, esas olarak bu kişinin ana planda kim olduğunun bilinmesi, İngilizler için büyük önem taşıyor.

Otoritelere göre bu durum gelecekte diğer hükümetlerin de bu tarz önlemleri almasının önünü açıyor. Örneğin Amazon, geçtiğimiz Nisan ayında çeşitli kaynaklardan gelen verileri tek bir çatı altında entegre edip, kripto para gönderimlerinin eş zamanlı olarak takip edilmesine olanak tanıyan bir sistemin patentini almıştı. Bu sistem, aynı zamanda bu gönderimleri kimin yaptığı ya da kimlerin ilişikli olduğunu da açıkça ifade ediyor. Patent metni bu işi net bir şekilde dile getiriyor. Metinde, şu ifadeler kullanılıyor:

”Bitcoin gönderim adreslerinin ve diğer bazı bilgilerin, tek bir sistem altında entegre edilmesi amaçlanıyor. Sistem, çok çeşitli kaynaklardan gelen verileri eş zamanlı olarak eşleyerek, IP adresleri üzerinden gönderimlerin yapıldığı ülkelerin ismine ve adreslere ulaşabilir. Hükümetler ise, bu sistem üzerinden eş zamanlı olarak verileri görüp, vergilendirme konusunda ilgili bireylere ulaşım sağlayabilir.”

Bu tarz teknolojilerin sonucunda, Bitcoin, Ethereum ya da diğer gizlilik odaklı olmayan kripto paraların yakın gelecekte anonim doğasını kaybetmesi mümkün olabilir. Amazon’un telekom şirketlerini de içeren bu patenti de, bu işin er ya da geç gerçekleşeceğini ifade ediyor.

Gizlilik Odaklı Kripto Paralar

Bu doğrultada bakacak olursak, önemli bir parametre ise elbette ki gizlilik odaklı kripto paralar olacak. Bu koinler, teknik alt yapıları itibari ile gözlem yapmaya ve takip edilmeye en zıt olan kripto paralar olarak biliniyor. Bunlardan en meşhuru hiç şüphe yok ki Monero. Nisan 2014’te hayatına başladıktan sonra dünyanın en fazla işlem hacmine sahip 10 borsasının 10’unda da listelenen Monero, kullandığı farklı algoritmalar ve çeşitli diğer özellikleri ile Bitcoin ve birçok ana akım kripto paradan keskin hatlarla ayrılıyor.

Monero gönderimlerinde kullanılan karmaşık algoritma sayesinde hem cüzdan adresleri bir nevi ‘yakılıyor’ hem de gönderilen miktar gizleniyor. Monero’nun bu sunduğu özellik, yasa dışı işler yapmak isteyen kriminal suçlular için de, maalesef bir çıkış kapısı haline geliyor. Bu da, Monero fiyatının geçtiğimiz yılın ilk günü ve son günü arasında 28 kat artmasına sebebiyey verdi. 1 Ocak 2017 tarihi itibariyle 12 dolar olan Monero, yılın son günü olan 31 Aralık 2017’de ise 358 dolara kadar çıkmıştı. Bu artış, Bitcoin’deki artışı da ikiye katlamıştı.

Monero aslında bu işin sadece tek bir parçası. Bir başka gizlilik odaklı koin olan DASH da, 2017 yılı boyunca tam 90 katlık bir büyüme elde etti. Şu anda en fazla hacme sahip 13. kripto para olan DASH, yine kullandığı teknik alt yapı sayesinde para gönderimlerinin yerlerini takip edilemez kılıyor ve bu da, hükümetlere çözülmesi gereken ekstra bir başka sorun olarak intikal ediyor.

Aslında bu özellikleri, DASH’in Venezuela’da elde ettiği başarıyı da bir yerde açıklıyor. Maduro ve arkadaşlarının, petrol destekli ve ilk devlet kripto parası olan Petro’yu kullanıma açacaklarını açıklamalarının ardından, ülkede Bitcoin başta olmak üzere birçok kripto para yasaklanmıştı. Bu durum da, Dash ve Zcash gibi kripto paraların ülkede kullanımının arttırmıştı. Para transferlerini anonim kılmak ve hükümet yaptırımlarından kaçınmaya çalışmak bir yana, kripto para kullanımı Venezuela gibi derin bir ekonomik krizin içinde olan bir ülke için, paranın değerini korumak amacıyla da oldukça önemli.

Zcash ise, Ekim 2016’da ilk kez hayatımıza girdi. Bitcoin Core’un temel özellikleri üzerine inşa edilen sistem de, gönderici ve alıcının adreslerini gizli kılıyor. Monero gibi, Zcash’te de gönderim miktarları belirtilmiyor ve maskeleniyor.

Tüm bu teknik alt yapıları ile gizlilik odaklı kripto paralar, hükümetlerin şu anda yapmaya çalıştığı şeylere bir nevi çomak sokuyor. Ancak tabii ki de, kripto para kullanıcılarının çeşitli hizmetler satın alarak (örneğin Amerika özelinde kaliteli ve güvenilir VPN servisleri gibi) ana odağı gizlilik olmayan kripto paraları kullanma şansı da mümkün.

Örneğin bu konuda çeşitli anonimlik kılan hizmelter mevcut. Bu protokoller aslında temel olarak Monero ve Zcash mantığında çalışıyor ve bu sayede çeşitli kripto para gönderimlerini bir nevi diğer fazla sayıdaki Bitcoin ya da Ethereum gönderimlerinin ‘arasına karıştırarak’ fonksiyon görüyor. Bu sayede de bu gönderimlerin diğerlerinden ayırt edilmesi, pek de mümkün görünmüyor. Bu tarz hizmetleri veren çeşitli yerler var ve ana amaçları Bitcoin ve diğer kripto paraların anonim doğasını yeniden sağlamaya çalışmak.

Hükümetlerin kripto paraları takip etme konusund adımlar attığı aşikar. Aslında, bu tarz bir yaklaşım gerçekten de gerekiyor. Kripto para sektörü, şu anda yeniden bir yapılanma aşamasından geçiyor ve bu süreçte olacaklar, muhtelemen bundan sonrası için de bir baz olarak fonksiyon gösterecek.

Zaten, kripto paraların ya da herhangi bir para biriminin ya da takas aracının, yasa dışı işlerde kullanılmasını kimse istemiyor. Yazının başında da belirttiğimiz gibi aklı selim otoriteler de, bu noktada hükümet müdahalesinin gerekliliğine vurgu yapıyor. Netice kimse, terör finansmanın ya da kaynağı belirsiz bir kara para aklamanın gerçekleştirilmesine olanak tanınmasını istemiyor. Tabii ki bunu yapan kriminal kişiler hariç. O sebeple de, dozajında bir takip ile bu teknolojinin sahip olduğu önemli özelliklerden faydalanırken, kötü niyetli kullanımı da elimine etmek son derece akıl karı bir yaklaşım.

ABD, Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin başını çektiği bu tarz hamleler, kuvvetle muhtemel yakın gelecekte de bu işe eğilmek isteyen diğer ülkeler için bir referans olacak. Ancak bu noktada halen gizlilik odaklı kripto paralara teknik açıdan pek bir şey yapmanın mümkün olmadığını da ifade etmek gerekiyor.

Her gün büyüyen, gelişen ve değişen kripto para sektörü, bu ve buna benzer birçok süreçten geçmeden aslında tam manası ile olgunlaşmayacak. Teknoloji ve inovasyonun yeni merkezi olması beklenen Blockchain gibi çok güçlü bir teknolojiyi arkasına almış olan bu ürünler, aynı zamanda gelecekte ekonominin şekillenmesinde de önemli rol oynayacak. Burada yapılması gereken ana şey, kesinlikle sektörün kötü çocuklarını bu oyunun dışına çıkarmak ve kripto paraların itibarını düzeltmek.

Sadece kara para aklama ya da terör finansmanı gibi kriminal işlerde kullanılmayan kripto paralar, tam aksine çok önemli sosyal sorumluluk projelerinin temel paydaşlarından birisi. Eğer teknoloji ile birlikte bu yönleri de öne çıkartılmaya başlanırsa ve bu istek amacına ulaşırsa, o zaman çok daha kaliteli, çok daha güçlü ve çok daha olgun bir sektör ile karşı karşıya kalacağız. Bu durum da, akıbeti merakla beklenen kurumsal yatırımcıların sektöre girişini kolaylaştıracaktır…

Tüm gelişmelerden ve paylaşımlardan haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Leave a comment